• https://www.facebook.com/kahan.onur.arslan
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905555979292
  • https://www.twitter.com/kahanonurarslan
  • https://www.instagram.com/kahanonurarslan
  • https://www.youtube.com/@kahanonurarslan

Tarihin Doğru Yerinde Durmak



Avukatların amacı hukuki meselelerin ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukukun uygulanmasını her derece yargı organları, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Bu veçheyle avukatlar halkın avukatlarıdır. 

Savcılar Cumhuriyetin savcılarıdırlar. Öyle ki hukuk devrimi sürecinde diğer kamu görevlileri örneğin, büyükelçi, müsteşar, vali için bu sıfat kullanılmazken savcılar için neden "cumhuriyet savcısı" ifadesinin kullanıldığı sorulduğunda,  Mahmut Esat Bozkurt bu eleştiriye, "Devletin her kademesinde olanlar yanlış yapabilirler. Hukuk dışına çıkabilirler. Onlara millet, devlet ve ikisini de kucaklayan cumhuriyet adına hesap soracak olan savcılardır. Onun içindir ki sadece savcılar için cumhuriyet savcısı denilmelidir." şeklinde karşılık vermiştir. 

Hâkimler ise 
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Yargı yetkisini Türk milleti adına kullanırlar ama Türk milleti için kullanmazlar. Hâkimin hükmünün tek bir amacı olabilir o da adalettir. "Fiat justitia ruat caelum" (adalet yerini bulsun varsın cennet yıkılsın/gökyüzü düşsün), "fiat justitia pereat mundus" (adalet gercekleşsin varsın dünya yıkılsın) ve "bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun" cümleleri hakimin hükmünün bu amacını vurgulamak için kullanılmaktadır. 

Bu nedenle amacı adalet ve hakkaniyete uygun olarak hukukun uygulanmasını sağlamak olmayan bir avukat ne o cübbeyi giymeli ne de o kürsüye çıkmalıdır. 

Hem milleti hem devleti kucaklayarak Cumhuriyet adına devletin her kademesinde bulunanlara hesap soramayacak olan savcı ne o cübbeyi giymeli ne de o kürsüye çıkmalıdır. 

Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olan, adil kararlar veremeyen bir hâkim, ne o cübbeyi giymeli ne de o kürsüye çıkmalıdır.

Özgür ve bağımsız olmayan bir yargı sisteminde "avukat", "hâkim" ya da "savcı" sıfatlarına sahip olmanın hiçbir kıymeti olamaz. Özgür ve bağımsız yargı ise ancak kuvvetler ayrılığı prensibine dayanan demokratik, hukuk devletlerinde var olabilir. 

Demokratik devlet, halk iradesinin karar alma mekanizmalarında bireylerin çıkarları ve kamu yararı dengesine dayanarak etkin bir rol oynadığı devlettir. Demokrasi yalnızca belli periyotlarla seçimlere katılan halkın, temsilcilerini belirlemesi ile gerçekleştirilemez. Bu seçimlerin, serbest olması, seçim dışı siyasal katılım yollarının ve bilgi edinme kanallarının mevcut ve açık olması, temel kamu haklarının tanınması ve güvence altına alınması, hukuk önünde eşitlik, çoğulculuk ve hoşgörü gibi pek çok gerekliliğin varlığı halinde demokrasiden ve dolayısıyla demokratik devletten bahsedilebilir. 
Dolayısıyla halka rağmen demokrasi olamayacağı gibi halktan bağımsız bir demokrasi de olamaz.

Hukuk devleti ise devlet kudretinin bir anayasa ile çerçevelendiği, devlet kudretinin kuvvetler ayrılığı prensibine uygun olarak farklı organlar eliyle kullanıldığı, devletin her türlü faaliyetinin hukuk kurallarına bağlı olduğu ve bu bağlılığın bağımsız yargı organınca denetlenebildiği devlettir. Anayasa, kanunlar ve hukuk ilkeleri gibi devlet kudretini biçimsel olarak sınırlayan unsurların yanı sıra hukuk devletinde; devlet kudreti, insan onuru, insan hakları ve özgürlükleri ile de bağlı ve sınırlıdır. Bu yönüyle hukuk devletinin tesisi için yalnızca yasalara bağlılık dahi devlet uygulamalarını meşru kılmazken; yasalara dahi uygun olmayan devlet uygulamalarının varlığının kabul edilebilmesi mümkün olamayacaktır.

Bildiğimiz kadarıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin her yurttaşının, sadakatle bağlı olması gereken Anayasanın, “Cumhuriyetin Nitelikleri” madde kenar başlıklı 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “demokratik devlet” ve “hukuk devleti” olma nitelikleri, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez nitelikler olarak var olmaya devam etmektedir.

Bu nitelikleri şahsi çıkarlar ya da siyasi istikbal uğruna görmezden gelmenin ve/veya yok saymanın Türk Milleti’nin çıkarları ve istikbali için hiçbir fayda sağlamayacağı açıktır.

“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen bir ebedi lidere gönülden bağlı olan ve O’nun izinde, mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temelinin Türk istiklalini ve Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek olduğunun bilincinde olan Türk Gençliği, gerektiğinde bu görevi her türlü meşru ve hukuki araç ile yerine getirmek azim ve kararlılığına sahip olmalıdır. 

Elbette korku, insanın en temel duygularından biridir. İnsanlık taş devrinden yapay zeka çağına, monarşiler çağından demokrasi çağına gelebilmişse ve tebaa olmaktan kurtulup, eşit yurttaşlık temelinde birey olabilmişse bunu korkularına rağmen tarihin doğru yerinde durarak verdiği mücadelelere borçludur. 

Bu nedenle özellikle genç hukukçular, demokrasinin tüm gerekliliklerinin yerine getirildiği bir devlet ve siyasetin yargıya yön vermediği, hukukun üstünlüğünün önemsendiği, bağımsız ve tarafsız yargının adaleti temel ilke edindiği bir hukuk sistemi istemini ısrarla dile getirmekten, bunun için mücadele etmekten ve korkularına rağmen tarihin doğru yerinde durmaktan vazgeçmemelidirler. 


     28 Mart 2025

     K. O. Arslan