• https://www.facebook.com/kahan.onur.arslan
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905555979292
  • https://www.twitter.com/kahanonurarslan
  • https://www.instagram.com/kahanonurarslan
  • https://www.youtube.com/@kahanonurarslan

Kahan Onur Arslan 
- Kamu Hukuku Doktoru - 
Pamukkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi 
Genel Kamu Hukuku A.B.D. Öğretim Üyesi

ANASAYFA




Taming Leviathan (Leviathan'ı Evcilleştirmek) Matt Herring - 2011


2007’de, 2010’da ve 2017'de yaratılan gündemler ve halkın yanlış yönlendirilmesi neticesinde, aslında kısa, orta ve uzun vadelerde halkın çıkarı ile örtüşmeyen ve yeni ve gerçek krizlere yol açan Anayasa referandumları neticesinde, halkın çoğunluğu bu değişikliklerin gerekliliğine bir şekilde ikna edilebildi ve bu değişiklikler gerçekleştirilebildi. Bu süreçlerde de hukukçular, bu değişikliklerin yol açacağı muhtemel sorunları yüksek niteliğe sahip akademik içerikli söylemlerle ve teknik hukuki açıklamalarla halka anlatmaya çalıştılar. Fakat günün sonunda bu doğrultudaki çabalar sonuçsuz kaldı ve asıl meselenin halkın çoğunluğu tarafından anlaşılması sağlanamadı.
Bu noktada sorulması gereken temel sorular ise şunlardır? 1) Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyeleri Anayasa’nın 153/son hükmünü bilmiyor olabilirler mi? 2) Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bu kararı, aynı dairenin Anayasa Mahkemesinde bireysel başvuruya konu edilen ve hak ihlali tespit edilen ilk kararı mıdır? 3) Değilse, Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesinin diğer bütün kararlarının Anayasa’ya uygun ve hukuken çok doğru olduğunu düşündüğü için mi bu kararları uygulamıştır? 4) Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesinin diğer bütün kararlarının Anayasa’ya uygun ve hukuken çok doğru olduğunu düşünmüyor idiyse neden bu kararlara uymama yönünde bir kararı daha önce vermemiştir? 5) Yargıtay 3. Ceza Dairesi yüksek yargı organları arasında daha önce olmayan böyle bir kriz yaratarak siyasi gündemin güncel konuları arasında yer almaya başlayan “yeni anayasa” talepleri bakımından suni bir kriz yaratma ve yeni bir anayasa ihtiyacı olduğu yönünde bir algı oluşturma amacı güdüyor olabilir mi?
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 08.11.2023 tarihli kararı ile Anayasa’da ifadesini bulan hukuk devleti, anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ve anayasa mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı gibi temel hakların güvencesi olan bağlayıcı normları hiçe sayarak, hukukun üstünlüğü ilkesinin gerekliliğine inanan herhangi bir kişi tarafından desteklenemeyecek bir yargısal aktivizm örneği sergilemiştir. Hiçbir yönüyle hukuki bir nitelik taşımayan bu karar, yüzüncü yılını kutladığımız Cumhuriyetin insan haklarına saygılı olması niteliğini ve Anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükleri neredeyse tamamen ortadan kaldıran bir yaklaşımla kaleme alınmıştır.
Günümüzde hukukçu sözcüğünün biri sosyal gerçekliğe diğeri ideale yönelmiş bir temenniye dayanan iki anlamı bulunduğunu söyleyebiliriz. Sosyal gerçekliğe dayanan tanıma göre hukukçu; hukuk fakültesi mezunudur. İdeale yönelmiş temenni bakımından ise hukukçu; hukuk konusunda genel, sistematik bir bilgiye sahip olan, hukuku kültür olarak özümsemiş ve hukukun üstünlüğüne inanarak bunun gereği için gayret gösteren kişidir. Hukuk fakültesinden mezun olmak kişiyi, konusu hukuk olan meslekleri yapmaya mezun kılan niteliklerden sadece birisidir ve esasen kişiye tek başına bir erdem kazandırmaz. Oysa ideale yönelmiş temenniye göre kişinin hukukçu olması aynı zamanda erdemli olmasını da gerektirir. Fakat bu yazının konusu hukukçunun erdemine değil yetkinliğine ilişkindir.
Şuna inanıyorum ki, ülkemizde “hukuksuzluk salgını” virüs salgınıyla başlamadığı gibi virüs salgını sonrasında da bitmeyecek. Ama elbet bitecek çünkü bu bize tarihin ve doğanın öğrettiği kesin bir bilgi. Bildiğimiz üzere sosyal ve siyasal süreçler, en fazla o süreci doğuran kurumların ve kişilerin ömürleriyle sınırlıdır.
Türk kadınına TBMM seçimlerinde oy kullanma ve seçilme hakkı verileli tam 83 yıl olmuş. Türk siyasetinde kadının feraseti, sağduyusu, vicdanı, özverisi keşfedileli tam 83 yıl... Peki neden hâlâ bu durumdayız? Neden siyasal, ekonomik ve sosyal yaşantımızda hala erkek egemen bir yaklaşım var? Kadınlar yüzünden elbette.
... Kaç idealist hukukçunun zihni, bozuk adalet mekanizmasının bir çarkı haline dönüşen ilgisiz ve bilgisiz hukukçuların kurup işletmekte ısrar ettikleri sistemi değiştirmeye kalktıklarında, “bu işler senin bildiğin gibi değil, fakülteyi unut, teori başka uygulama başka” tarzındaki sözlerle bulandırılmamıştır? Kaç baro gerçek anlamda meslek etiğini ön plana çıkararak erdemli olma kavgası vermekte, ideolojik ve politik saplantılar ile bir yerleri tutma telaşı dışında, adalete taraf olan gerçek hukukçular yetiştirme ve meslek ilkelerini ayakta tutma gayreti içindedir?
... Öyle ki, geldiğimiz noktada cumhur ile millet karşı karşıya gelmiş bulunuyor. Düşünün ki cumhur, millete karşı geliştirdiği nefret söylemi üzerinden seçim galibiyeti kazanma gayretinde. Ancak unutulan bir şey var ki, cumhurun, millete karşı kazanabildiği kalıcı bir zafer görülmemiştir tarihte.
Bu yazıda, Thomas Hobbes ve Machiavelli'nin kuvvet kullanımı hakkındaki görüşleri, Leviathan ve Hükümdar adlı eserleri çerçevesinde incelenmeye çalışılmıştır. Bu iki düşünürün aşağıda yer verdiğimiz görüşleri, birbirine cevap niteliğinde olmayıp birbirinden bağımsız bir şekilde değerlendirilmesi gereken görüşlerdir. Nitekim Hobbes, Machiavelli'den yaklaşık 150 yıl sonra yaşamış bir düşünürdür.
Demokrasi yozlaştırılabilir zamanla. Demokrasinin radikali olur, ılımlısı olur, militanı olur... Başına sıfatlar konulup istendiği yere çekilebilir demokrasi. Çekilmiştir de... Ama cumhuriyet cumhuriyettir. Cumhuriyet; demokrasi, insan hakları ve diğer tüm modern toplumsal değerler için sapasağlam bir temel oluşturur.
 1