• https://www.facebook.com/kahan.onur.arslan
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905555979292
  • https://www.twitter.com/kahanonurarslan
  • https://www.instagram.com/kahanonurarslan
  • https://www.youtube.com/@kahanonurarslan

Hobbes ve Machiavelli'de Kuvvet Kullanımı

Bu yazıda,  Thomas Hobbes ve Machiavelli'nin kuvvet kullanımı hakkındaki görüşleri, Leviathan ve Hükümdar adlı eserleri çerçevesinde incelenmeye çalışılmıştır.  Bu iki düşünürün aşağıda yer verdiğimiz görüşleri, birbirine cevap niteliğinde olmayıp birbirinden bağımsız bir şekilde değerlendirilmesi gereken görüşlerdir. Nitekim Hobbes, Machiavelli'den yaklaşık 150 yıl sonra yaşamış bir düşünürdür.

Machiavelli, Cumhuriyetten yana olup bütün kurumlarını cumhuriyetin iyileştirilmesi üzerine geliştirmiştir. O, İtalyan şehir devletlerinin zayıflığı, yozlaşma ve yabancıların tehdidi dolayısıyla yeni bir hükümdar modeli arayışına girmişti. Onun kafasındaki hükümdar tipi, insanın gücünü aşan problemler karşısında bile başarılı olmak zorundaydı. Bu yüzden de "Hükümdar"da yöneticilere getirdiği samimi önerilerdeki tek amaç, İtalya'nın bağımsız ve güçlü bir devlet olabilmesiydi.

Thomas Hobbes ise eserinde Leviathan kavramını mutlak güç ve yetkilere sahip egemen devleti ifade etmek için kullanır. Leviathan, toplum sözleşmesi teorisinin en eski örneklerinden biri olarak değerlendirilir.

Bu çerçevede, Machiavelli belki de hem bir teorisyen hem de siyasetin aktif bir öznesi olarak realist ve somut bir yaklaşımı benimsemişken Hobbes, daha teorik ve fakat yer yer realist yer yer ideal bir yaklaşım sergilemektedir. 
Bu genel değerlendirmeler doğrultusunda bu iki düşünürün ilgili eserlerinde kuvvet kullanımı ile ilgili görüşleri şu şekilde karşımıza çıkmaktadır.

THOMAS HOBBES'UN LEVIATHAN'INDA KUVVET KULLANIMI

Hobbes'a göre insanlar doğuştan eşittir ve eşitlikten güvensizlik doğar. Güvensizlikten savaş doğar ve devlet olmadıkça herkes herkese karşı daima savaş halindedir.

Hobbes'a göre, tüm insanları korkutmaya yeterli bir güç olmadığı zaman, insanlar arkadaşlıktan zevk almazlar, tersine bir hayli üzüntü duyarlar.

İnsan doğasında üç temel kavga nedeni vardır. Bunlar,

- Rekabet
- Güvensizlik
- Şan ve şereftir.

Rekabet, kazanç elde etmek için; güvensizlik, kendilerini korumak için; şan ve şeref ise şöhret için savaşa sebep olur.

İnsanlar, hepsini korku altında tutacak genel bir güç olmadan yaşadıkları vakit, savaş denilen o durumun içindedirler. Fakat, Hobbes'a göre savaş sadece muharebe ve dövüşten ibaret değildir. Ona göre savaş, mücadele etme iradesinin yeterince bilindiği bir zaman sürecinden oluşur.
 
İnsanları barışa yönelten duygular ise:

- Ölüm korkusu ve
- Rahat bir hayat için gerekli şeyleri elde etmek arzusu ve çalışarak onları elde etme umududur.

Hobbes'a göre insanların üzerinde anlaşabilecekleri uygun barış şartlarını akıl gösterir. Bu uygun şartlara DOĞA YASALARI da denir.

Hobbes'un doğa yasaları olarak adlandırdığı şartları anlayabilmek için öncelikle yine Hobbes tarafından tanımlanan DOĞAL HAK, ÖZGÜRLÜK ve DOĞA YASASI kavramları üzerinde durmamız gerekmektedir.

Hobbes, DOGAL HAK kavramını, kendi doğasını, yani kendi hayatını korumak için kendi gücünü dilediği gibi kullanmak ve kendi muhakemesi ve aklı ile bu amaca ulaşmaya yönelik en uygun yöntem olarak kabul ettiği her şeyi yapmak özgürlüğü" olarak tanımlamaktadır.

Hobbes'ta ÖZGÜRLÜK ise, kelimenin doğru anlamıyla, dış engellerin yokluğu demektir. Bu engeller, çoğu zaman, insanın dilediğini yapma gücünün bir bölümünü elinden alabilirler; fakat kendisinde kalan gücü, muhakeme ve aklının emrettiği şekilde kullanmaktan onu alıkoyamazlar.

Bu bakımdan DOĞA YASALARI (lex naturalis),  akılla bulunan ve insanın kendi hayatı için zararlı veya hayatını koruma yollarını azaltıcı olan şeyleri yapmasını yasaklayan veya insanın hayatını en iyi şekilde koruyabileceğini düşündüğü bir ilke veya genel kuraldır.

Buna göre hak (jus) ve yasa (lex) kavramları birbirinden farklıdır.  Hak, yapmak veya yapmamak özgürlüğünden oluşur. Yasa ise, bunlardan birini tespit ve ilzam eder.

Hobbes, doğal olarak herkesin her şeye hakkı olduğunu ve bunun doğa yasası olduğunu savunmaktadır. Buna göre, insanın doğal durumu herkesin herkese karşı savaşı durumu olduğu için ve bu durumda herkes kendi aklıyla hareket ettiği ve kendi hayatını düşmanlarına karşı korumak için ona yardımcı olabilecek her şeyi kullanabileceği için, böyle bir durumda herkesin her şeye hakkı vardır; hatta bir başkasının bedenine bile…

Dolayısıyla, herkesin her şey üzerindeki bu doğal hakkı devam ettiği sürece, ne kadar güçlü veya akıllı olursa olsun, hiç kimse, doğanın normalde insanların yaşamalarına izin verdiği sürenin sonuna kadar hayatta kalma güvencesine sahip olamaz. Dolayısıyla, herkesin, onu elde etme umudu olduğu ölçüde, barış sağlamak için çalışması gerektiği; onu sağlayamıyorsa, savaşın bütün yardım ve yararlarını araması ve kullanması gerektiği ilkesine veya aklın bu genel kuralına varılır. Bu kuralın ilk bölümü, birinci ve temel doğa yasasını içerir: BARIŞI ARAMAK VE İZLEMEK.

İnsanların barışa ulaşmak için çalışmalarını emreden bu temel doğa yasasından şu ikinci yasa çıkar; "BİR İNSAN, BARIŞI VE KENDİNİ KORUMAYI İSTİYORSA, HER ŞEY ÜZERİNDEKİ BU HAKKIM BIRAKMALI VE BAŞKALARINA KARŞI, ANCAK KENDİSİNE KARŞI ONLARA TANIYACAĞI KADAR ÖZGÜRLÜKLE YETİNMELİDİR".
Çünkü, herkes her dilediğini yapma hakkını elde tuttuğu sürece, bütün insanlar savaş durumundadır. Fakat, başka insanlar da, onun gibi, haklarını bırakmazlarsa, o zaman onun da kendi hakkını bırakması için bir neden yoktur çünkü böyle bir şey, onu, başkaları için bir av yapardı ve hiç kimse de, barıştan yararlanmak yerine, böyle bir duruma düşmek istemez.

İşte bu bütün insanlığın şu yasasıdır:

"KENDİNE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİN ŞEYİ BAŞKASIN YAPMA"

Hak sahibi, hakkın sağlayacağı faydanın kime geçeceğini önemsemiyorsa, o hakkını sadece FERAGAT EDEREK bırakır. O haktan belirli bir kişiyi veya kişileri yararlandırmak istediğinde ise, hakkını DEVREDEREK bırakır.

Bir insan hakkını bu iki yoldan biriyle bıraktığında, hakkın kendilerine verildiği veya bırakıldığı kimselerin ondan yararlanmalarına engel olmamakla YÜKÜMLÜDÜR veya BAĞLIDIR.  Ayrıca kendi iradesi ile yaptığı bu işlemden dönmemesi gerekir ve bu onun GÖREVİDİR. Hak, daha önce ferağ veya devir edildiğinden, böyle bir engelleme sine jure olduğu için ADALETSİZLİK veya HAKSIZLIK'tır.

İnsanlar arasında da, başlangıçta isteyerek yapmış olduğu bir şeyi sonradan isteğiyle bozmasına adaletsizlik ve haksızlık denir.

Bir insan hakkını devreder veya ondan feragat ederken; ya buna karşılık kendisine de bir hakkın devredilmesini bekler veya bundan ötürü başka bir fayda sağlamayı umar. Çünkü bu iradi bir eylemdir ve herkesin iradi eylemlerinin amacı kendisine bir fayda sağlamaktır. Dolayısıyla, hiç kimsenin, herhangi bir söz veya işaretle, bırakmış veya devretmiş kabul edilemeyeceği bazı haklar vardır. İlk olarak, insan, canını almak için kendisine cebren saldıranlara direnmek hakkını bırakamaz; çünkü bu hakkı bırakmakla, kendisi için herhangi bir yarar elde etmeyi amaçladığı düşünülemez. Aynı şey, yaralanmak, zincire vurulmak ve hapis edilmek için de söylenebilir; çünkü böyle durumlarda sabretmekten gelecek bir yarar yoktur.

Karşılıklı hak devredilmesi, SÖZLEŞMEDİR.

Taraflardan biri veya her iki taraf da ileride ifa etmek üzere sözleşme yaptıklarında bu ANLAŞMA veya AHİT adını alır.

Bu noktada Hobbes'un ikinci doğa yasası şu şekilde ifade edilebilir: "İnsanlık barışı engelleyen hakları başkasına devretmekle yükümlüdür." Bu ikinci doğa yasasından üçüncü doğa yasası çıkar: "İnsanlar yaptıkları ahitleri yerine getirmelidirler".  Aksi takdirde ahitler boşunadır ve anlamsız sözcüklerden ibarettir; ve herkesin her şey üzerindeki hakkı devam ettiğinden hala savaş durumunda olmuş oluruz.

Hobbes, doğa yasalarının özelliklerini ise şu şekilde ifade etmektedir:

1) DOĞA YASALARI VİCDANEN HEP BAĞLAYICIDIR AMA FİİLEN SADECE GÜVENLİK OLDUĞUNDA BAĞLAYICIDIR: Doğa yasaları in foro interno (vicdanen, içerdeki mahkeme) bağlayıcıdır. Ancak in foro extorno (dışarıdaki mahkemede) bağlayıcı değildir.

Çünkü başkalarının kendisi gibi davranmadığı bir yerde ve zamanda bir insanın alçak gönüllü ve uysal olması ve bütün sözleri tutması, varlığın korunmasına hizmet eden bütün doğa yasalarının temeline aykırı olarak, insanı başkalarına av yapmaktan ve kendi kesin mahvına yol açmaktan başka bir şeye yaramaz.

Fakat, başkalarının onunla ilişkilerinde aynı yasalar uyacağına dair yeterli güvencesi olan bir kimse bu yasalara kendisi uymadığı takdirde barış değil savaş ve dolayısıyla kendi varlığının şiddet yoluyla yok edilmesini istiyor demektir.

2) DOĞA YASALARI EBEDİDİR: Doğa yasaları değişmez ve ebedidir çünkü adaletsizlik, nankörlük, küstahlık, kibir, haksızlık, adam kayırma ve buna benzer şeyler asla yasal kılınamaz.

Savaşın hayatı koruması, barışın ise yok etmesi asla mümkün olamaz.

3) DOĞA YASALARI KOLAYDIR: Sadece kendi isteği ve gayretiyle onlara uymaya çalışan kişi onlara uymuş olur ve doğa yasalarına uyanlar adildir.

Son olarak şunu söylememiz gerekir ki, Hobbes'a göre, devletin amacı bireysel güvenliktir ve bu güvenlik hukukla sağlanamaz. Buna göre,"KILICIN GÜCÜ OLMADIKÇA AHİTLER BOŞ SZÖLERDEN İBARETTİR ve insanı güvence altına almaya yetmezler.

 

   MACHIAVELLI'NİN HÜKÜMDAR'INDA KUVVET KULLANIMI

“Bu eserin hükümdarların nasıl bir yönetim sergilemeleri gerektiği konusunda kanunlar vaaz etmeye kalkışan orta halli bir kişinin haddini bilmezliği olarak telakki edilmesinden çekiniyorum. Çünkü ressamlar manzara resmi çizmek istediklerinde tepelerin ve dağların görkemini kavramak amacıyla, ovalara konuşlandıkları gibi, ovaları resmetmek için de yüksek bölgelere çıkarlar. Aynı bunun gibi hakların doğasını kavramak için birinin hükümdar olması gerekir ve hükümdarların doğasını anlamak için birileri halk olmalıdır.”  Machiavelli, kendi ifadesiyle Hükümdar adlı eseri işte bu sebeple yazmıştır. Onun kuvvet kullanımı ile ilgili olarak hükümdara verdiği tavsiyeler ise şu ifadelerle özetlenebilir.

Machiavelli'ye göre, hükümdar, diğer toplulukların gereğinden fazla güçlenmelerini sağlamak ve otorite elde etmelerini engellemek durumundadır. Bu sebeple hükümdar, öngörülü olmalı ve başına gelecekleri önceden kestirerek tedbirini almalıdır. Bu noktada emniyet ve güvenlik için tüm müttefiklerle dostluk devam ettirilmelidir. Hükümdar, savaştan kaçmak maksadıyla belaları görmezden gelmemelidir. Çünkü zaten savaştan kaçılmaz. Bu durumda sadece karşı tarafa avantaj sağlanmış olur. İnsan ne olursa olsun savaştan kaçamaz, sadece savaş o kişinin aleyhinde ertelenmiş olur.

Machiavelli, yukarıda da belirttiğimiz gibi, karşılıklı ilişkilere realist yaklaşarak, her yerde erdemli davranmayı isteyen birinin erdemli olmayan pek çok insan arasında üzüntüye gark olacağını belirterek; insanın nasıl yaşaması gerektiğiyle, nasıl yaşadığı arasındaki uçurumun çok büyük olduğunu vurgulamaktadır.

Machiavelli ayrıca, büyük askeri seferler düzenlemekten ve çarpıcı yeteneklerini sergilemekten başka hiçbir şeyin hükümdara daha çok prestij kazandırmayacağını söyleyerek savaşın politika açısından gerekliliğini de dile getirmektedir.

Son olarak Machiavelli'nin beklide en öneli tespiti ise, şudur denilebilir;

"Deniz sütliman olduktan sonra, bir daha fırtınanın gelmeyeceğini sanmak, insanoğlunun ortak basiretsizliğidir".  Bu tespit ile Machiavelli, hükümdara sürekli tetikte ve hazırlıklı olmayı öğütlemektedir.    


                                                                                                  KOA
                                                                          Ekim 2019