• https://www.facebook.com/kahan.onur.arslan
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905555979292
  • https://www.twitter.com/kahanonurarslan
  • https://www.instagram.com/kahanonurarslan
  • https://www.youtube.com/@kahanonurarslan

Spekülatif Mali Sermayeye Aşırı Yönelmenin Olumsuz Etkileri

İkinci dünya savaşından beri uygulanan ve adına “Yeni Dünya Düzeni” denilen “emperyalist sistem”in temelinde uluslararası şirketler ve buna bağlı olarak ortaya çıkan “kapitalizmin vurucu gücü” yatar. Günümüzde bu şirketlerin gücü yalnız ekonominin kurallarını değil dünya siyasetini de belirlemektedir. Dünya ticaretinin %67’sinin denetiminin yalnızca 500 büyük şirketin elinde olması bunun en belirgin kanıtıdır. 
Şirketlerin büyümeyi sürekli kılmaları, kendi açılarından yapısal bir gerekliliktir. Bu şirketler tekelleşerek dünyaya açılmak yani uluslar arası hale gelmek zorundadırlar. Bu nedenle Batı Avrupa kökenli şirketler 19. Yy sonunda, ABD kökenli şirketler de 20. Yy başında dünyaya açılarak uluslar arası şirket haline gelmeye başladılar. 
Büyük şirketler, bugün kendilerine ait çok sayıda küçük şube açmaktadırlar. Bu yolla dünya pazarlarına açılıp bu pazarlarda yer alan daha küçük şirketleri kalkındırdıkları lanse edilse de ne yazık ki gerçekte böyle olmuyor. Büyük şirketler küçük şirketlere ortaklık yoluyla bir yanan girdikleri pazarları tekellerine almaya çalışırlarken diğer yandan da bu birimlerin sermayelerini kullanıyor, bu şirketlerin paralarını işletip yine bahsi geçen şirketlere kardan pay veriyorlar. 
Büyük şirketlerin bu yayılmacı politikaları, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde “sosyal ekonomik sistemin” yerine “karma ekonomik sistem”in yerleşmesine neden olmaktadır. 
Gelişmekte olan ülkemizde de 1920 ve 1930’lu yıllarda uygulamaya geçirilen “karma ekonomik sistem” Atatürk zamanında O’nun uyguladığı ‘tam bağımsızlık’ ve ‘ulusal kambiyo’ sistemi politikalarıyla çok başarılı olarak ekonomimizdeki yerini aldı. Fakat iyi niyetle hazırlanan bu sistem Atatürk’ün ölümünden sonra tam bağımsızlıktan taviz verilmeye başlanması ile emperyalizm etkisinde uygulanan sömürgeci politikalardan olumsuz etkilenmeye başladı. 
Günümüzde halen uygulanmaya devam edilen karma ekonomik sistem sayesinde uluslar arası şirketler ülkemiz pazarında da etkilerini göstermeye başlayarak etkilerini göstermeye başladılar. Şu anda Türkiye’de yabancıların ortak olmadıkları ya da daha doğru bir deyişle ortaklığa almadıkları büyük holding kalmamış gibidir. Bu şirketler özellikle kuruluş aşamalarında dış kaynaklı devlet borçlarının büyük bölümünü ‘teşvik’ adı altında alırlar. Devlet dış borçları ödemeye çalışırken şirketler hızla tamamladıkları yatırımlarla yüksek oranlı kar elde ederler ve bu karları “ortaklarıyla” paylaşırlar. Böylece borçlanan Türkiye, borcu kullanan ise yabancı şirketlerle “yerli ortakları” olur.
Uluslararası şirketler dış yatırımlar için gerekli olan sermayenin %10-15 gibi çok küçük bir bölümünü kendi öz kaynaklarıyla karşılarlar. Geri kalan %85-90 oranındaki büyük pay sermaye ihraç edilen ülke kaynaklarından karşılanır.    
Nitekim borsalarımızda, özellikle de Türkiye’de işlem hacmi en yüksek borsa olan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda (İMKB)  hisseleri işlem gören şirketlerin belli bir kapitale sahip olmaları gerekliliği göz önüne alındığında; bu borsada büyük ölçüde ‘yabancı ortaklı’ uluslar arası şirketlerin hisselerinin işlem gördüğünü rahatlıkla anlayabiliriz. Bu demek oluyor ki; ülkemizde yatırımlarını borsa bünyesinde değerlendiren küçük veya büyük ölçekli tüm yatırımcıların, paraları dolaysız olarak yabancı uluslararası şirketlerin kasalarına transfer ediliyor. Yabancı uluslararası şirketlerin kasalarına değerlendirilmek üzere aktarılan paralar da yine yabancı “borsa uzmanları” ve “spekülatörler” tarafından yapılan spekülasyon ve manipülasyonlar doğrultusunda bu şirketlerin kasalarında kalıyor. Yani borsada kaybedilen milyarlar, yabancı kapitalist güce güç katıyor. Bu şirketler de elde ettikleri bu sermayeyi ‘yeni şirket ortaklıkları’ yani ‘yeni sömürgeler’ bulma yolunda değerlendiriyorlar. Uluslararası büyük şirketler bu yolla günden güne büyürken “ortakları” küçük şirketleri bünyeleri dahilinde ya etkisizleştiriyorlar ya da kendilerine bağımlı kılarak bir bakıma kukla şirketler yaratıyorlar. 
Bu yönüyle bakıldığında ‘Karma Ekonomik Sistem’ içerisinde tam bağımsızlıktan uzaklaşılarak yapılan “spekülatif mali sermaye (borsa)’ yatırımlarının genele verdiği zararlar açıkça gözler önüne serilmektedir. 
Ayrıca 1990’lı yılların ilk yarısında bütün dünyada 200 kadar yeni borsa açıldığı ve o tarihlerde 500 milyar dolar civarında kara para patlaması yaşandığı da göz önüne alınırsa; günümüzde kara paraların borsalarda yaşadığı ve “temiz sermaye” diye bir şeyin kalmadığını gözlemleyebiliriz. Örneğin “Shell” Kuzey Irak’ta akaryakıt kaçakçılığından yakalandı, “Philippe Morris” tütün kaçakçılığından yakalandı ve bakın bizim allı şanlı holdinglerimizin her gün bir pisliği çıkıyor ortaya ve bu holdinglerin Türk “ortaklarının hisseleri” her gün  borsalarımızda işlem görüyor.
Şüphesiz bu zararlar sadece yerel şirketler ve kara para üzerinde yoğunlaşmıyor. Borsa yatırımları sayesinde zengin daha doğru bir deyişle borsa yatırımları sayesinde zenginliklerini arttırmış az sayıda insanı gören yatırımcılar, büyük ölçekli riskler alarak yatırımlarını borsa bünyesinde değerlendirmekten çekinmiyorlar. Bu da toplumda yerleşmekte olan “kolay para kazanma” yolundaki eğilimi arttırıyor. Böylece ülkede iş gücü azalıyor. “Uzmanlar”ın dahi kesin yargılarla hüküm yürütemedikleri sanal bir piyasada; insanlar şansa dayalı kolay para kazanma ve bireysel zenginlik üzerine düşünürlerken, spekülatif mali sermayeye aşırı yönelmenin ülke ekonomisinde açtığı yaraları göz ardı ediyorlar. Bireysel zenginliğin ‘kısa vadeli’ yararları olabileceği fakat ‘uzun vadeli gerçek yararın’ ülke zenginliğinde saklı olduğunu unutmayalım. 

Enformasyon çağını yaşadığımız günümüzde, emperyalizme yanlısı ülkelerin “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri sistemde bizim de bir yerlerden bu sisteme karıştırıldığımız gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bu nedenle “kişisel zenginlik ve rahatlık” yerine ; “ulusal tam bağımsızlık”, “toplumun müreffeh seviyeye çıkması” ve muasır medeniyet” kavramları üzerinde durulmalı ve yatırımların da bu doğrultuda yapılmasına özen gösterilmelidir.   

                                                      K. O. A.
                                                         2004

   

KAYNAKÇA

AYDOĞAN, Metin, Bitmeyen Oyun, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2003. Bugünün,

ÇEBİ, Hakan Yılmaz, 21. YY. Savaşları ve Hedefteki Türkiye”, IQ Yayınları,  İstanbul, 2003.

Geleceğin Dünya Güç Merkezleri ve Dengeleri İle Türkiye’ye Etkileri,  Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları.

Hacı Ömer Sabancı Holding A.Ş. Faaliyet Raporu, 1998.

MANİSALI, Erol, “Hangi İktisat” , Cumhuriyet, 06.10.2003.

SÖNMEZ, Mustafa, Türkiye’de Holdingler, Arkadaş Yayınları,İstanbul, 1987.

YILDIRIM Nuri, Uluslararası Şirketler, Cem Yayınları, İstanbul, 1983.