• https://www.facebook.com/kahan.onur.arslan
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905555979292
  • https://www.twitter.com/kahanonurarslan
  • https://www.instagram.com/kahanonurarslan
  • https://www.youtube.com/@kahanonurarslan

Ergenekon Dalga ve Hukuk

 

2 yıla yakın bir süredir dalga dalga süren Ümraniye soruşturmasında yeni bir dalga daha çıktı karşımıza. Aslında olan bitenin sırrı yukarıdaki cümlede gizli.  Evet gerçekten dalga. Birileri bizimle dalga geçiyor. 

12 Haziran 2007’de Ümraniye Çakmak Mahallesi Güngör Sokak’taki bir gecekonduda, bir ihbarın değerlendirilmesi üzerine yapılan baskın sonucu 27 el bombasının bulunması ile başladı her şey. Ya da bizlere böyle yutturdular. Ne bombalarmış ki bunlar her biri aylardır, çoğunluğunu hükümet yanlısı olmayan, cumhuriyetçi, Atatürkçü, aydınların, gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin, iş adamlarının ve TSK personelinin oluşturduğu şüphelilerin ve sanıkların ellerinde patlaya patlaya bitmediler.

 Bazı şüpheliler, haklarında iddianame dahi düzenlenmeden 13 ay boyunca “tutuklu” bulunduruldular. Bu tutukluluk sürecinde “isnadı öğrenme haklarından” mahrum bırakıldılar.  Ayrıca tüm Ergenekon şüphelileri ve sanıklarının “lekelenmeme hakları” belli medya organlarınca defalarca ihlal edildi. Delillerin henüz yeterli suç şüphesini ortaya koyamadığı soruşturma evresinin gizli olması gerektiğini hükme bağlayan CMK’nın 157. maddesi bu yayın organlarınca görmezden gelindi. Soruşturmaya ilişkin her yeni belge ve şüphelilerin ifadeleri bu yayın organlarınca soruşturma süreciyle eş zamanlı olarak afişe edildi.  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2 maddesinde yer alan “bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır”  hükmü ve Anayasamızın 38/4 maddesinde yer alan “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile ifade edilen “masumiyet karinesi” bu yayın organlarınca yok sayıldı, şüpheli ve sanıklar kamuoyuna fail, sorumlu ve suçlu olarak gösterildiler. Oysa yargılama süreci hala devam etmekte. Daha uzun bir süre de devam edeceğe benziyor.  Çünkü 13 ayda hazırlanan iddianame 2455 sayfa .

Bildiğim kadarıyla Türkiye’de daha önce görülmüş olan örgütlü suçlara ilişkin davalarda (PKK, İBDA-C, DEV-SOL, DHKP-C, İBDA-C davaları dahil)  bu uzunlukta bir iddianame hazırlanmamıştı. Bu nicelikte bir iddianame yargılama sürecinin uzadıkça uzamasına sebep olacak ve karmaşık yapısı sebebiyle de muhakemeyi işlevsiz hale getirecektir. Dolayısıyla şüpheli ve sanıkların adil yargılanma hakları bir kez daha yara alacak, aşındırılacaktır.

Bu noktada dilerseniz iddianamede yer alan bazı “çarpıcı” iddialara başlıklar halinde bir göz atalım:

1) “Ergenekon’un yeniden yapılanması ile ilgili tezi Veli Küçük’ün talimatı ile Doğu Perinçek, Hasan Yalçın, Deniz Bilge, Emekli Albay Suphi Karaman ile birlikte Bilecik’te hazırladılar.” İddiası.

2) “Örgütün Sedat Peker, Ali Yasak (Drej Ali), Sami Hoştan ve Mahmut Yıldırım (Yeşil), Aydınlık Dergisi, Akşam Gazetesi, Cumhuriyet Gazetesi, Ulusal Tv, Hizbullah, DHKP / C, uyuşturucu kaçakçılığında JİTEM, ve Mesut Barzani, Amerikan CAT şirketi ile bağlantısı var.” İddiası.

3)  “Veli Küçük'ün evinde elde edilen örgüt dökümanları içerisinde 'Arenadaki Sanat Gladio Sanatçıları 'isimli dökümanın İstihbarat Örgütlerinin Fuhuş ve Eğlence Sektörü Bağlantıları' başlığı altında sanatçılar arasında Nükhet Duru,  Nuri Sesigüzel, İbrahim Tatlıses,  Erol Simavi,  Sibel Can, Gülben Ergen,  Sezen Aksu, Emel Sayın, gibi birçok kişinin özel hayatları etnik kimlikleri ve ideolojik düşünceleri ile ilgili fişleme yapıldığı görülüyor.” İddiası.

4) “Araştırmacı Gazeteci Prototipleri başlığı altında ise kamuoyunca da tanınan birçok televizyoncu, gazeteci ve yazar hakkında, CIA, MOSSAD, MİT, Hiram Abas ekibinden, Sönmez Köksal ekibinden, Mehmet Eymür ekibinden, Miktat Albay ekibinden gibi medyanın içinde MİT ve yabancı istihbarat örgütleri ile bağlantılı olan gazeteciler şeklinde bir ayrıntılı tasnifin yapıldığı görülüyor.” iddiası

5) “Oluşum isimli dökümanda ise Mesut Yılmaz, Güneş Taner, Alaattin Çakıcı hakkında bilgilerin yer aldığı , bunun yanı sıra özellikle Yiğit hakkında ayrıntılı bilgilerin yanı sıra şahıslar arasındaki ilişkileri bulunduğu, Biyografı isimli dökümanda ise Kemal Gülman isimli bir işadamı hakkında ayrıntılı bilgilerin bulunduğu, ' Örtülü Faaliyetler Bir ' isimli döküman içeriğinde de Orgeneral Çevik Bir hakkında ayrıntılı bilgiler bulunuyor”  iddiası

6) Örgütün Uğur Mumcu cinayetiyle ilgisi olabileceği iddiası.

7) Örgütün Necip Hablemitoğlu suikastıyla ilgisi olabileceği iddiası.

8) Örgütün Org. Eşref Bitlis’in ölümü ile ilgisi olabileceği iddiası.

9) Örgütün Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması olayı ile ilgisinin olabileceği iddiası. (Kaldı ki Cumhuriyet Gazetesi başyazarı ve imtiyaz sahibi İlhan Selçuk ve Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay da sanıklar arasında)

10) Örgütün Danıştay Saldırısı ile ilgisi olduğu iddiası.

11) Ve örgütün birçok ünlü siyasetçi, bürokrat, akademisyen, gazeteci, yazar, işadamı ile bağlantıları olduğu iddiaları yer alıyor.

Hizbullah, DHKP-C, PKK ve Marksist-Leninist ve hatta ırkçı bir takım terör örgütleri ve mafya ve bunların yanında TSK mensupları bir arada!

İşçi Partili ve Erbakancı, merkez sağcı, radikal solcu ve sosyal demokrat kimlikleriyle öne çıkan siyasetçiler bir arada!

Sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler, komutanlar, işadamları hep bir arada!

 Aklı başında her insan,

 “Bu nasıl bir örgüttür ki bu örgütte dünya üzerinde asla yan yana gelemeyecek olan örgütler bir masaya oturtulmuşlar?”

“Bu örgüt bu kadar dallı budaklı bir hale gelinceye kadar, bu kadar geniş bir ağda bu derinlikte ilişkiler kuruncaya kadar devletin istihbarat birimleri ile kolluk kuvvetleri çelik çomak mı oynadı?” diye sormaz mı?

Yargı sürecine ve yargı organlarına saygısızlık etmek bizim ve hiç kimsenin haddine değildir elbette ancak; bu iddianame sizce de biraz zorlama gibi görünmüyor mu?

Ayrıca yukarıda sayılan ve iddianamede geçen bir aradalar içinde yer almayan tek grubun yıllardır, adliyede, mülkiyede, polis teşkilatında ve hemen her yerde örgütlendiği herkesçe bilinen ve mevcut hükümetin birçok isminin de müridi olduğu, Fettullah Gülen’e bağlı Nur cemaati olması sizce de biraz ilginç değil mi?

Tüm bu sorular ne yazık ki belirsiz bir süre daha cevapsız kalmaya devam edecektir.

Biz bu noktada Ergenekon olarak adlandırılan davada ve soruşturma sürecinde gördüğümüz hukuksuzlukları irdelemeye devam etmek istiyoruz.

Yukarıda da görüldüğü üzere iddianamede birçok ismin ve birçok olayın birbirleriyle bağlantılı olduğu irdelenmiş ve yargılama süreci mahkemelerin içinden çıkabileceklerinden çok daha karışık bir hale getirilmiştir. Bu durumda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde ifadesini bulan yargılamanın makul bir sürede tamamlanması ilkesi bertaraf edilmektedir. 

Hukuksuzluklar bu kadarıyla da bitmemektedir. Dalga olarak nitelendirilen operasyon aşamalarında yakalanan birçok şüphelinin gözaltında bulundukları sürelerde ruh ve beden sağlıklarının gözetilmesi gereğine uyulmamıştır. Gözaltında ve tutuklu bulundukları süre içerisinde sağlıkları ciddi biçimde zarar gören sanıklar olduğu gibi ölümle son bulan tutuklama süreleri de olmuştur. Ayrıca tutukluluk sürelerinin makul olması gerektiği de ihlal edilmiştir.

Keza delillerin toplanması sürecinde de hukuka aykırılıklar mevcuttur. Örneğin “bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine el koyma işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır. İstemesi halinde bu yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek imza altına alınır (CMK 134/3,4)” ancak soruşturma sırasında bir çok şüphelinin bilgisayarlarına el konulması sırasında bu usule uyulmamış bilgisayar kasaları veya bilgisayarlara karga tulumba el konulmuştur. Bu da şüphelilerin savunma haklarına halel gelebilmesine sebep olabilecektir.

Davada başvurulan tanıkların birçoğunun 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu kapsamında dinlenilmiş olması da ayrı bir konudur. Burada bu kanunla ilgili tartışmaları tek tek ele almak mümkün değildir. Toplumda “gizli tanık” olarak bilinen bu tanıklar bahsi geçen kanuna uygun dinlenmişlerdir ancak bu kanun savunma hakkını kısıtladığı gerekçesiyle birçok hukukçu tarafından adil yargılanma hakkına zarar verdiği için eleştiriye mazhar olmuş bir kanundur.

Yargılanmanın yapıldığı mekân bakımından da bir takım hukuka aykırılıklar olduğu söylenebilir.  Duruşma salonunun ihtiyaca cevap verememesi sebebiyle yalnızca o gün duruşması olan sanıkların müdafileri salona alınmakta diğer müdafiler salona alınmayabilmektedir. Bu da savunmanın elini zayıflatmakta ve savunma hakkına zarar vermektedir.

Tüm bu örnekler çerçevesinde adil yargılanma ilkesinin ihlal edilmiş olması gerekçesiyle davanın temyiz aşamasına taşınması kaçınılmaz olacaktır. Temyiz aşamasında da delillerin yeniden incelenmesi, sanıkların ve tanıkların yeniden dinlenmesi hususu gündeme gelecektir. Bu da davanın yıllar boyunca sürmesi demektir. Ayrıca iddianamenin muhteviyatının çok geniş olması sebebiyle yargılama bittikten sonra dahi bazı olaylara ilişkin farklı ve kuvvetli delillerin ortaya çıkması halinde “yargılanmanın yenilenmesi” müessesine başvurmak gerekebilecektir.  Bu kadarla da kalmamaktadır.  Adil yargılanma hakkından yararlanamayan sanıklar tüm ulusal hukuk yollarını tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde hak aramaya başlayacaklar ve bu yargılama sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çok ciddi tazminat talepleriyle karşılaşması söz konusu olacaktır.  

Ergenekon Davası kanımızca hukuki niteliği zayıf, siyasi niteliği ise ağır basan bir davadır. Bu davanın arkasında kimin olduğu sorusunun cevabı ise kanımızca yine yukarıdaki satırlarda gizlidir. Bu davada birbiriyle ilişkili gibi gösterilen gruplar arasında kimler yer almıyorsa bu davanın arkasından onlar çıkacaktır.

Bu satırlarda davada adı geçen şüpheli ve sanıklar değil her insanın insan olması hasebiyle sahip olduğuna inandığımız temel hak ve hürriyetleri çerçevesinde adil yargılanma hakları savunulmaktadır. Kişiler ve olaylarla ilgili en doğru kararı adaleti amaç edinmişTürk Yargıçları, Türk Milleti adına vereceklerdir. 

 Unutulmamalıdır ki hukuk her gün herkese lazımdır. 

                                                                                                     K.O.A.
                                                                                                     Mayıs 2009